1 Şubat 2011 Salı

KÜRT SİYASETİ

Türkiye’de Kürtlerin siyasi temsili sorunlu bir alandır (hoş hangisi değil ki). Kürdistan İşçi Partisi (PKK) kendisini, Kürt halkının kurtuluşuna adamış bir siyasi parti (veya örgüt) olarak konumlandırmıştır. Dolayısıyla Kürt halkının, elbette gücü oranında, temsilcisi olmuştur. Nihayet siyasi partiler bunun için, halkın temsili için vardırlar. Öte yandan yine Kürt cephesinden çıkan, Kürt halkını siyasi gücü oranında temsil eden başka siyasi partiler de vardır. Nihayetinde bunlardan biri olan Hak ve Özgürlükler Partisi (HAKPAR), 2009 yerel seçimlerinde yer yer seçimlere girmiş ve yine bir ölçüde temsil imkanı bulmuştur.
Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı ve yine PKK’nın büyük oranda desteklendiği tam olarak Türkiye’nin güneydoğusunda bulunan, Ağrı Dağı’ndan Karacadağ’a kadar uzanan 10 vilayetin (Ağrı, Muş, Bitlis, Van Hakkari, Siirt, Şırnak, Diyarbakır, Batman ve Mardin) Kürdistan’ın minimal sınırlarını oluşturduğu gerçeğini görmek kaçınılmazdır. Bu vilayetlerden Bitlis hariç hepsinde söz konusu siyasi akım halkın en fazla teveccühüne haizdir (2009 mahalli seçimleri il genel meclisi sonuçları). Coğrafi bütünlüğü bozmamak açısından Bitlis’in de bu gruba dahil olması mantıklı bir tercihtir. Zaten orda da birinci değilse de ikinci güçlü bir siyasi akımdır. Bu 10 vilayete genel olarak bakıldığında, siyasi tercihlerinde, 9 vilayette görünürde Demokratik Toplum Partisi’nin, gerçekte ise PKK’nın birinci olduğu, toplamda oyların yarısını aldığı, yani tartışmasız en güçlü siyasi akım olduğu görülmektedir. Söz konusu vilayetler (Türkiyenin idari yapılanmasının, il ve ilçe sınırlarının ne olduğu, ne için var olduğu çok açık değildir. Öyle ya, üniter bir devlette öyle ülke içinde sınırlar çizmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, birlik ve beraberliğini bozmak, araya nifak tohumları atmak değil de nedir. Türkiye’de coğrafi bölümlerin varlığı dahi sakıncalıdır. Türkiye’de farklı coğrafi bölgelerin varlığını iddia etmenin ve dahi bunlar arasına bir takım sınırlar çizmenin, bu devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne zarar verdiği ve vereceği açıktır. Şimdi bunlar daha önceki nesillerden önümüzde bulunduğu için, çocukluğumuzdan beri bize belletilen şeyler olduğu için pek yadırgamayız ancak bal gibi de ayrımcı çizgilerdir. Örneğin Güneydoğu Anadolu adı verilen coğrafi bölge ile Ege adı verilen coğrafi bölge arasında farklılık olduğu ima edilmektedir bu sınırlarla. Türkiye’nin kültürler mozayiği olduğunu iddia edenlere karşı, mozaik değil mermer diyenlerin, biraz üzerinde düşünürlerse, coğrafi bölgelerin ayrılmasına da karşı olmaları gerekir. Zaten eğer bu coğrafi bölge sınırları günümüze kadar ilan edilmemiş ve mesela 2010 yılında ortaya atılmış olsa idi, ortaya atanların vatan haini, şerefsiz, bölücü şeklinde etiketlenmeleri gayet beklenilecek bir durumdur.), 1927 nüfus sayımında dahi Kürtçe konuşan nüfusun çoğunlukta olduğu bölgeyi temsil ediyorlar. Ve bu vilayetlerin her birinde (bazılarında yer yer Zaza (Türkiye’deki Kürt milliyetçiliğinde zurnanın o meşhur sesinin çıktığı delik burasıdır.) ağırlığı olsa da ve bir kısım Arap, Türk, Süryani, vs. bulunsa da), Kurmanci dilini konuşan Kürtlerin çoğunlukta olduğu bilinmektedir. O yüzden bu 10 vilayete (Bu vilayetlerden Diyarbakır’ın dağlık Kuzey kesimi (Çüngüş’ten Kulp’a kadar olan kısım) ve Muş Varto civarında büyük oranda Zaza, Mardin, Midyat, Siirt civarında kısmen Arap, Çüngüş, Ahlat gibi bazı yerlerde kısmen Türk, Midyat civarı gibi yer yer Süryani, vs. olmak üzere farklı milletler var ise de çoğunluk Kürt’tür (Kurmanc).) bakarak, Kürtlerin genel siyasi eğilimleri hakkında fikir sahibi olmak gayet mantıklı bir bakış açısı olsa gerektir. Görülmektedir ki halkın %50 (Demokratik Toplum Partisi’nin 2009  Yerel Seçimlerinde aldığı oy oranı) civarı PKK adlı, silahlı mücadeleyi savunan örgüte eğilimlidir. Silahlı mücadeleyi savunmayan bir diğer Kürt milliyetçisi partiye (HAKPAR) verilen destek çok zayıftır. İkinci güçlü siyasi akımın ise, %40 civarında aldığı destekle AKPARTİ olduğu gözükmektedir. Güçlü üçüncü bir parti yok gibidir. Bunu görmeden, görmek istemeden, bunun böyle olduğunu gizlemek için bahanelere sarılarak bir yere varılamaz. Dolayısıyla, Demokratik Toplum Partisi (DTP), veya kapatıldıktan sonra yerine geçen Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Kürtlerin temsilcisi değildir çünkü Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu coğrafi bölgelerinin toplamında ikinci partidir demek, ancak manipülasyondur. Çünkü analiz bölgesini, içine Erzurum Malatya Antep gibi vilayetleri katarak büyütmek, ancak gerçeklerin görülmesini engeller. Elbette BDP (veya PKK) bütün Kürtlerin temsilcisi değildir ama Kürtlerin bir kısmının temsilcisidir (oyu nispetinde).
Bütün bu yapılan analizlerden de anlaşıldığına göre, Türkiye’de yaşayan Kürt nüfusunun yaklaşık yarısı isyan halindeki bir silahlı örgütü desteklemektedir.
Türkiye’deki Kürt nüfus büyüklüğü bir bilinemezdir. Türkiye Cumhuriyeti bir tür mermer (mozaik değil) şeklinde olduğu ve tüm vatandaşları Türk olduğu için (devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne müracaat ediniz), vatandaşlarının milliyet özellikleri açısından bir bilgi vermemektedir. Gerçi 1927 yılından 1985 yılına kadar yapılan nüfus sayımlarında vatandaşlarına ana dilleri sorulmuşsa da 1965 yılından sonra bu bilgi açıklanmamış, 1985 yılından sonraki nüfus sayımlarında ise bu tip sorular sorulmaz olmuş, istatistiği tutulmaz olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder